İhânet Nedir?
İhânet masdarının aslı ha-ve-ne
(hane) fiilidir. Bu da emânete hıyânet etmek, ahdi bozmak, sözünde durmamak,
bir şeyi eksiltmek ve zulmetmek demektir.
Aynı kökten gelen ıhtâne, emânete
veya verilen söze ihânet etmek, tehavvene, hıyânet etmeyi dilemek,
noksanlaştırmak, havvene, birini hainlikle itham etmek havvânen çok ihanet
eden, istihâne birini aldatmayı istemek/dilemek anlamlarına gelir.[1]
Hıyânet ve nifak neredeyse aynı manayı
içermektedir. Hıyânet daha çok anlaşma ve sözleşmelerde, nifak ise daha çok
dinin özünde, dinde samimi olup olmamada karşımıza çıkmaktadır. İkisi de,
kişinin kendi içindedir.
Hıyânet; yapılan anlaşmaya
gizlide muhalafet etmek, aykırı davranmaktır. "Falanca ihânet etti."nin
anlamı, falanca emânete hıyânet etti demektir. Onun içindir ki, Allah (c.c.):
Emânete hıyânet etmeyin! buyurdu.[2]
Hıyânet; "Kutsal sayılan
şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşı davranma, hâinlik, güveni kötüye
kullanma, aldatma ve vefasızlık."[3]demektir.
Hâin Kime Denir?
Hain, 'hıyânet
içinde olan, emin olmayan kimsedir. Hain, zarar vermekten, üzmekten veya
kötülük yapmaktan hoşlanan, kötü niyet taşıyan kimse'dir.[4]
Hâin
dışarıya yansıttığından başka bir şeyi, içinde gizleyendir. Bir kimse içinde
olanı veya gözüyle gördüğünü diliyle ifade etmezse, o andaki gerçeğe hıyânet
etmiş olur. Böyle bir durum görme açısından ortaya çıkarsa buna, gözlerin hâin
bakışı adı verilir. Allah (c.c.) da gözlerin
helâl olmayan bir şeye kaçamak bakışlarını bilir. Ebu Ubeyde der ki: Hıyânetin,
özellikle Allahın insanlara farz kıldığı konularda ve kendilerine emânetin verildiği
konularda karşımıza çıktığını görüyoruz. Enfal 27'de işaret edilen hıyânet de,
bu olsa gerektir.[5]
Gözlerin Hâin
Bakışı
(Çünkü) O,
art niyetli bakışların ve yüreklerin gizlediği şeylerin farkındadır. [6]
Hâinetul-ayn, helâl olmayan
şeye hırsızlama bakış-yani kaçamak bakıştır. Bazılarına göre bu şüphe ile
bakmaktır ki, kaçamak gibi aynı anlama gelir.[7]Âyette geçen hâine kelimesi, masdar olarak hıyânet manasındadır.
Hain bakışlı göz, bu hâinliğini
insanlardan gizleyebilir. Fakat onu
Allah'tan saklayamaz. Göğüsler kapalıdır ve içlerinde sır saklayabilirler. Ama,
bu da Allahın bilgisinin dışında değildir.[8]
Kuranda
İhanet
İhânet kelimesi Kuranda, hâ-ne
filinin türevleri olarak altı âyette, fiil halinde, iki âyette hıyânet
masdarıyla, üç âyette, hain çoğulu olan hâinîn tarzında, iki âyette
hâineteh, iki âyettede de havvân olarak geçmektedir.
Nuhun ve Lûtun
Karısı Kocalarına İhanet Ettiler
Bu ihanet, aile şerefine leke
sürmek, iffetsizlik anlamında değildi.
Bu ihânet kocalarının getirdiği inanca ve onların misyonuna ihanetti. Onlar iki
salih (iyi ve faziletli) peygamberin eşi ve peygamberliğe fiilen şahid
olmalarına, kocalarının gerçekten mükemmel insanlar olduklarını bilmelerine,
nübüvvet evinin gelinleri olmalarına rağmen iman etmediler. Bu ihânet
bazılarının dediği, vatana ihânet, vazifeye ihânet, sırra ihânet cinsinden bir
şey değildir. Bu, bedeli çok daha ağır bir ihânettir. Apaçık inkâr ve
peygamberin davetine karşı çıkmadır.[9]"Belki de -özellikle de Lûtun karısı- 'hemşehricilik' gayretiyle inkâr
edenlerin safında yer aldılar."[10]
Allah küfre saplanmış olanlara
Nuhun karısı ile Lûtun karısını örnek verdi. Bu ikisi, iki iyi (salih) kulumuzun
nikâhı altında idiler; ama kocalarına ihânet etmişlerdi. (Bu iki kadına) Ateşe
girenlerle birlikte siz de girin. denildiği (gün), iki (kocanın) varlığı,
onları Allahın cezasına uğramaktan koruyamayacak.[11]
Kuran Lûtun karısından başka
sûrelerde de bahsediliyor. Bunun üzerine o'nu
ve geride kalanlar arasında bulunan karısı dışında dindaşlarını
kurtardık.[12] Lûtun karısı kendi tercihi ile geride kaldı. Günahkâr halkıyla birlik
olup kocasının davetine sırt çevirdi ve böylece bilerek geride kaldı, kocasını
ve müminleri takip etmedi. Kuran onun ve Nuhun karısının bu tavrına ihânet
diyor.
Buradaki hüküm geneldir. Herkes
için geçerlidir. Zira dinde salih amel esastır. Kadın -âyette geçtiği
gibi- peygamber karısı olur, inkârcı
veya günahkâr olabilir, günahkâr bir adamın evinde yaşar, ama halis müslüman da
olabilir.[13]Her iki kadını da peygamber karısı olmak, onlarla aynı evde yaşamak, onların en
yakını olmak kurtarmadı.(Kurtaramayacak.)
Zira insanı kurtaracak olan bir
peygambere, ya da salih kullara soy yakınlığı
veya fiziksel yakınlık değil, iman ve salih ameldir. Peygamber (s.a.s.) en
sevdiği kızına şöyle derdi:
Ey
Muhammedin kızı Fatıma! Kendini ateşten koru. Nefsini Allahın elinden satın
al. Vallahi Allahtan gelebilecek bir şeyin önüne geçip seni ben bile
koruymamam.[14]
Peygambere İhânet
Etmeye Kalkışanlar
Kuran şöyle diyor:
Ey
Peygamber, elinizdeki esirlere de ki: "Eğer Allah sizin kalblerinizde bir
hayır bulursa, sizden alınandan daha hayırlısını size verir ve günahlarınızı
bağışlar. Çünkü Allah bağışlayıcıdır.
Ve eğer
sana ihânet etmeye yeltenirlerse, (unutmasınlar ki) daha önce Allah'a da ihânet
etmişlerdi de bu yüzden Allah [inananları] onlara baskın çıkarmıştı. Çünkü
Allah doğru hüküm ve hikmetle edip-eyleyen mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir.[15]
Buradaki ihânet, fidye ödeme
yükümlülüğünden kurtulmak için görüş değiştirip İslam'ı kabul etmiş gibi
görünüp ikiyüzlüce davranmak manasındadır.[16] Bedir savaşında esir alınan müşriklerin
Allaha ortak koşmaları, Onun yerine başka varlıkları tanrı saymaları aslında
Allaha bir ihânetti. Oysa Allah (c.c.) fıtratları üzerinde onlardan söz
almıştı. Ama sözlerini tutmadılar, ahidlerine ihânet ettiler. Şu anda elinde
esir bulundukları peygambere karşı ihânet etmeyi düşünüyorlarsa, kendilerini
esir konumuna düşüren ilk ihânetlerinin akıbetini hatırlasınlar. Daha önce de Allaha ihânet emişlerdi.
kısmını şöyle de anlamak mümkün: İnkârcı
olarak Hz. Peygambere komplo kurdular ve onunla savaştılar. Yok eğer bu
sözleri iyi niyetle söylemişlerse, kuşkusuz Allah (c.c.) onların içlerinde ne sakladıklarını
bilir ve bu niyetlerini kabul eder. Kaybettiklerine karşılık onlara daha
iyisini, daha hayırlısını verir. Geçmişteki inkârlarını, isyanlarını,
günahlarını, ihânetlerini ve komplolarını bağışlar.[17]
Esirler salınırken kendilerinden,
bir daha müslümanların aleyhine hareket etmeyeceklerine dair söz alınırdı.
Erdemli kişlerin sözünde durma ihtimali fazla olduğu için bunun faydası vardı.
Ancak bir kısmının verdiği sözden dönmesi ve İslâmın aleyhine çalışması da
muhtemel. Ama böyle bir şey gerçekleşmeden, bu olabilir ihtimaliyle bir esiri
cezalandırmak merhamet dini olan İslâma uygun değildir.[18]
Hâinler Başarılı
Olamaz
Vezirin karısı Hz. Yusufu (a.s.) gönülden sevdi, ondan gayri meşru bir yolla faydalanmak istedi. Bir gün
onu kendisine davet etti. Hz. Yusuf ise onun niyetini anlayınca kapıya doğru
koştu. Kadın da arkasından koştu. Yusufu yakalamak isterken Yusuf'un gömleği
arkadan yırtıldı. Durumu gören kocasına,
Yusufun kendisine yaklaşmak istediği iftirasını attı. Ancak aileden bir hakem:
"Eğer gömlek önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor, yoksa Yusufun
gömleği arkadan yırtılmışsa Yusuf doğru söylüyor." dedi. Sonunda mesele
anlaşıldı; ama dedikoduların önünü almak için Yusuf zindana atıldı.
Kralın rüyasını isabetli bir
şekilde yorumlaması üzerine kendisini zindandan çıkarmak isteyen krala bu
meseleyi araştırmasını, haksız yere zindana atıldığını anlamasını, daha da
önemlisi kendisini köle olarak satın alıp evlerinde besleyen efendisine asla
ihânet etmediğinin bilinmesini istedi. Vezirin karısı da yaptığı hatayı ve Hz.
Yusufun dürüstlüğünü itiraf etti.
Bütün bunları, şu gerçeği kesinlikle
bilsin diye (söylüyorum) ki, ben gıyabında ona ihânet etmedim, üstelik Allah da
hâinlerin tuzağını asla başarıya ulaştırmaz.[19]
Bu sözleri ancak Allaha ve
âhiret gününe, yaptığını her şeyin hesabını günün birinde vereği bilincinde
olan, Allahın her işe müdahil olduğuna inandığı için hâinlere başarı
vermeyeceğini bilen, Allaha karşı her işinde edeple davranmaya çalışan, iffet
ve yüksek bir kişiliğe sahip bir kimse söyleyebilir. O da Hz. Yusuftur.
Hâinlere Taraf
Olunmaz
Biz sana,
insanlar arasında Allahın sana gösterdiği gibi hüküm verebilesin diye
hakikatin ifadesi olan bu Kitabı indirdik, sakın hâinlere taraf olma. [20]
Meallerin büyük bir kısmında bu
âyetin son cümlelerini "sakın hainlerin savunucusu olma!" şeklinde
çevirmişlerdir. M. Esed ise, O halde ihânet edenlerle tartışmaya girme.
şeklinde meallendirmiştir.
Adalet, hakikatın kendisi olan bu
ilâhi kitapla sağlanır. Ne peygamber ne de onun takipçileri sözleriyle ve
davranışlarıyla iman davasına karşı hâin durumuna düşmüş kimseleri kayırmamalı,
onlardan yana karar vermemeli. Ne peygamber, ne de ona tabi olanlar; islâmî
açıdan hâin konumunda olan hiç kimseyle, bu Kitab'ın hakikatin kendisi olduğu,
hükümlerinin, adaletin en iyi şekilde sağlayıcısı olduğu konusunda tartışmamalıdır.
Emânete
Hiyanet Edilmez
(O halde) Ey
iman edenler, Allah'a ve Elçi'ye karşı hâince davranmayın; size tevdî edilen
emânete bilerek ihanet etmeyin! [21]
Aslında âyette geçen emânet;
başta Ahzab 72. âyette geçen ve en doğru yorumla insanın seçme yeteneğine
tekabül eden emanet olmak üzere, korumakla yükümlü olduğuğu fıtrî, aklî,
iradî, fizikî, imanî olmak üzere maddî ve manevî tüm değerleri içerir. Zımnen, insanın
Allaha ve Onun elçisine ihâneti kendi tabiatına ihânetiyle eşdeğerdir. [22]
İnsana tevdi edilen her şey
emânet olduğuna göre, herkesin bunları koruması insanlık görevidir.
Emânetin imanla ilişkisi
açısından düşünülürse, emâneti en iyi iman eden ve iman ettiği dinin kazandırdığı emin sıfatın alan
müminler taşıyabilirler. Zaten mümin olmanın bir boyutu da emâneti taşımaya
ehil olmaktır.
Emâneti korumamak, hakkını
vermemek, gereği gibi kullanmamak, ahde vefa etmemek ona ihânettir, yani
hâinliktir.
İnsan öncelikle fıtrî sözleşmeye
vefalı davranmalı. Araf 172. âyette geçtiğine göre Allah (c.c.), insanların
bellerinden zürriyetlerini çıkarıp onları kendi nefislerine şâhit tuttu ve
onlara Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sordu. Onlar da evet, sen bizim
Rabbimizsin. dediler. Bu ezelî veya fıtrî sözleşmedir, insan fıtratı ile Allah
arasında bir ahidtir. Kişi öncelikle bu ahdine sâdık kalmalı, bu anlaşmasına
ihânet etmemeli, inkârcı, müşrik, münafık ve isyancı olmamalıdır.
İnsana verilen beden emânettir,
onun hakkını vermemek, onu sarhoş edici nesnelerle tahrip etmek emâneti
korumamaktır.
Mal/servet/varlık insana verilen
emânettir. Onu haram yerlerde harcamak, onları israf etmek, onlardan hak
edenlere vermemek, onları Allah (c.c.) yolunda harcamamak, ihânettir.
İlim emânettir. İlmi ile amil
olmamak, ilmi insanların istifadesine sunmamak, ilmi çıkar aracı edinmek,
ilimle küfre ve sapıklığa hizmet etmek, ona ihânettir.
Hangisi olursa olsun, insanın
üzerine aldığı vazife/makam emânettir. O vazifeyi hakkıyla yapmak, aldatmamak,
vazifeyi kendi çıkarına alet etmemek gerekir.
İnsanların sırları, ayıpları,
özel halleri emânettir. Bunları ifşa etmemek, sözle, neşriyatla dışarı
duyurmamak bu emânete riâyettir.
Borç emânettir. Borca sâdık
kalmak, zamanında geri ödemek emânati korumaktır.
Çocuk emânettir. Ona uygun
şekilde bakmamak, onu güzel yetiştirmemek, onu fıtrata uygun terbiye etmemek,
onu Allah yolunun yolcusu yapmamak, onu şeytanî fikirlerin ve düzenlerin kölesi
yapmak, onu temiz kimliğinden uzaklaştırıp günah kirine bulaştırmak, o emâneti
korumamaktır.
Eş emanettir. Eşin hakkını
vermemek, gözü dışarıda olmak, eşi aldatmak, iffetsizlik yapmak, eve ait olanı
dışarı pazarlamak, evlilik anlaşmalarına uymamak evliliğe ihânettir.
Kuran ve onunla inzal edilen
Din Muhammed ümmetine Allahın en büyük emânetidir.
O'nu Peygamberin anladığı ve
yaşadığı gibi anlayıp yaşamak, onu kültürel ve tarihî bir miras, tılsım ve
tedavi maddesi gibi değil, hayatı inşa eden bir özne gözüyle değerlendirmek,
onun getirdiği dini, bir yaşama biçimi olarak seçmek, bu emânete sahip çıkmaktır.
Onu sloganlarla, boş övünmelerle, kötü temsillerle değil, şâhitlik (örnek olma)
ile, bedenle, ilimle, malla, kurumlarla savunmaktır. Kuranı terkedilmiş bir
kitap haline getirmemektir. Tüm bunların tersi, bu emâneti korumamaktır.
Emâneti korumamak ihânettir.
İhânet edenlere de din dilinde hâin denir. Bu hâinlik de bazılarının zannettiği
gibi vatan hâinliğine hiç benzemez.
Allah Hâinleri
Sevmez
Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
Ve eğer
(aranızda anlaşma bulunan) bir toplumun ihanetinden haklı sebeplerle kaygıya
kapılırsan, durumu dengelemek için onlarla yaptığın anlaşmayı geçersiz ilan et.
Unutma ki Allah, hâinleri sevmez. [23]
Allah (c.c.) yaptığı anlaşmayı
haksız yere bozanları, verdiği söze ihânet edenleri, ahidlerine sâdık
kalmayanları sevmez. Dost görünüp de arkadan kuyu kazanları, yüze gülüp de
zarar vermek üzere arkadan dolap çevirenleri sevmez. Dinde ikili oynayanları
sevmez. Kendisine tevdi edilen emânetlere bile bile hâinlik yapanları, ihânet
etmeyi, kalleşliği meslek haline getirenleri sevmez.
Bir başka âyette şöyle
buyuruluyor:
Hiç şüphe yok ki Allah inanıp güvenenleri savunacaktır. Çünkü Allah çok
hâinlik yapan (ihâneti meslek edinen havvânı) nankörleri sevmez. [24]
Öz benliklerine ihânet edenleri de savunma! Hiç şüphesiz Allah, çok
ihânet edenleri (ihâneti adet haline getirip) bağazına kadar günaha batanları
sevmez. [25]
Yarabbi, hıyânetten, ihânete
uğramaktan, gözlerin hâin bakışlarından, hâinlerden olmaktan, emanetleri
hakkıyla koruyamamaktan sana sığınırız.
Dipnot
[1]- İbni Manzur,
Lisânul-Arab, 5/183-184
[2]- Isfehânî, el-Müfredât, s: 230., Enfal 16/27
[3]- TDK
Türkçe Sözlük, s: 642
[4]- TDK
Türkçe Sözlük, s: 596
[5]- İbnul-Esir,
en-Nihâye fi-Garîbil-Hadis, s: 292
[6]- Mümin
40/19
[7]- İbni
Manzur, Lisânul-Arab, 5/183
[8]- İbnul-Esir,
en-Nihâye fi-Garîbil-Hadis, s: 292
[9]- S.
ez-Zeyyin, Emsalü fil-Kuran, s: 587-588
[10]- M.
İslamoğlu, Meal, s: 415
[11]- Tahrim
66/10
[12]- Araf
7/83. Şuara 26/171. Saffat 37/135
[13]- S.
ez-Zeyyin, Emsalü fil-Kuran, s: 587
[14]- Buhari,
Menakıb/13 no: 3527
[15]- Enfal
8/70-71
[16]- M.
Esed, Meal, 1/341
[17]- S.
Kutub; Fi-Zılâlil-Kuran, 3/1553
[18]- Heyet,
Kuran Yolu, 2/558
[19]- Yusuf
12/52
[20]- Nisa
4/105
[21]- Enfal
8/27
[22]- M.
İslamoğlu, Meal, s: 313
[23]- Enfal
8/58
[24]- Hac
22/38
[25]- Nisa
4/107